Evimiz Zile'nin en güzel semtlerinden Kislik mahallesinde idi. Manifaturacılar Çarşısındaki dükkânımızdan çıkıp şimdiki hükümet meydanının yerindeki parkı geçip Ulu caminin önünden Amasya caddesini takip eder sola Hacı Tahir Efendi Caddesine dönerdim. Büyük dedem Halil Efendi ile onun oğlu dedem Bekir efendinin müderrislik yaptıkları, sonradan cami olan Kislik camisini geçip sağda; Aşçıoğlu Kazım beyin ve annemin babası Çubukçu Ali Ağanın, solda ise, Hami Ağa ( Paşay) ve Belediye Başkanı Lütfi Kayran'ın evlerini de geçtikten sonra Hacı beyin ( Akman) köşesinden sonra Hasip ağanın bahçe içindeki büyük evi karşısındaki Serezli sokağına girerdim. Celal Akman ile Kollu Hoca ve Nikâh memuru Bahri beyin evleri biraz yukarıda kalırdı. Zileliler Yıllarca Kislik Medresesinde talebe okutup yetiştiren Dedelerime hürmeten sokağımıza Serezli Sokağı adını vermişlerdi. Evimize gelmeden Vahit Efendi ile Öğretmen Bedriye hanımın evi vardı, Hitam müdürü Bahri efendinin karşısındaki kapımızı çalmaya gerek kalmadan dış avlumuza girerdim. Geniş cümle kapımız her zaman açıktı. Avluda ki çeşme geniş oluktan taştan oyulan yalağına( Haft) sular gürül, gürül akardı. Rahmetli annen Emine Hanımın gün ağarmadan açtığı dış kapı karanlık basıncaya kadar açık kalırdı. Şehir de içme suyu şebekesi yoktu. Mahalle su ihtiyacını buradan karşılardı. Helki ve kova tıngırtılarını keşik bekleyen (sıra) kadınların şen şakrak sesleri bastırır, avlu adeta bayram yerini andırırdı. Dış avlunun kocaman kapısından hayata girerdik. Karşıda iş evi vardı. Sağda, şinavat, salca, pekmez ve etlik yaptığımız bağ ocağı solunda ise Annemin cuma günleri yaktığı ekmek fırınımız vardı. Komşular getirdikleri hamur ile kete, ekmek, peksimet pişirirdi. Evin Bahçesinde incirden fındığa, karaduta, her türlü meyve vardı. Çiçeği çok seven annem cenneti andıran bahçedeki gül ve çiçekler ile ayrı, ayrı ilgilenir onlara bir çocuk gibi özen gösterir, yaptığı demetler ikram etmeyi severdi. Bahçede bol suya rağmen 3 tane de kuyu vardı. Suladığında kuyular ağzına kadar dolardı. Çünkü toprağın 1,5 metre altında ki mahalleye adını veren kis tabakası suyu geçirmezdi.

Arkadaki Müftüoğlu sokağa da kapısı olan. Bahçemizin ortasından geçen alçak duvar hem öğretmen amcam Yakup Bey ile bizim bahçeyi hem de gelen suyu ikiye bölerdi. Su bu duvarın üstünde bir süre ilerledikten sonra kardeş payı ikiye ayrılır, yarısı amcamlara yarısı da bize akardı. Suyu bilhassa yaz aylarında sık, sık keserlerdi. Hem biz hem de komşular sıkıntı çekerdik. Zaten Bizim suyumuz kesilince Müftüoğlu Sokak başındaki Tahtalı Kehriz ile Tekkenin de suyu kesilirdi. En Uygun kişi ben olduğum için " Koş bak. Su kesildi “. Derler, bende alel, acele Kislik başına koşardım. Yüksek kaldırımda Ulukavak yolu karşısında sokağın ortasında suyu evlere taksim eden bir su terazisi vardı. Dere Boğazı ve Ulukavaktan yönünden gelen su buradan evlere dağılırdı. Üstündeki demir kapağı kaldırınca içine ben rahatça girerdim. Buraya gelen suyun bir bölümü Işık hamam ve Amasya Caddesi yönüne bir bölümü de bizim evin tarafına giderdi. Işık Hamamın sahibi Necmi Efendi Yaz aylarında azaldığı için gelen su hamamın müşterilerine yetmezdi. Hamamda kadınlar arasında su kavgaları çıkardı. Durum böyle olunca Necmi Efendi suyun bize gelen tarafını kesip tamamını hamama bağlardı. Su kesilince koşar dağılım noktasına giderdim. Orada Necmi Efendi yoksa kapatılan yeri açar eski haline getirirdim. Bekliyorsa babama veya amcama haber verirdim. Onlar onun dilinden anlardı. Mahalleli faytonculuk da yapan, burnundan konuşan, çap bacaklı Necmi Efendiyi bu yüzden pek sevmezdi. Sokak çeşmeleri dışında olan ve bu günkü şehir suyunun yerine kullanılan kehrizlerin Pişmiş topraktan yapılmış pöhrenk denilen boruları Zile’nin altını adeta bir ağ gibi donanmıştı. Bu burular evden eve geçerdi. Her evde suyu almak için açık bir bölüm olurdu. Bazen buraya düşürülen eşyalar yandaki komşudan alınırdı. Kehrizler Anadolu Türk_Osmanlı yaşam kültürürünün Zile’deki en güzel örneklerinden biri idi.
1952 yılı idi sokaklar kazıldı. Yollara demir boruları döşendi. Tabi bu arada asırlar boyunca şehre su getiren kiremit pöhrenkler kırıldı. Ata yadigârı su teşkilatı yok edildi. Çünkü Zile'ye şebeke suyu geliyordu. Odanın içinde su akacaktı. Nitekim atkı da. Bu arada Ata yadigarı güzelim çeşmeler kehrizler battal edildi. Şu anda koca Zile’ de tek bir kerhiz göremiyoruz. Tatlı buz gibi suyu dillere destan Kör Hüseyin çeşmeleri artık yok oldu. Pınarlardan ise Cebeci pınarı Kepir pınarı, Çukur pınar, gibi birkaç tanesi ancak ayakta kalabildi. Aradan 56 sene geçmiş. Şimdi Kehrizi sorsak adını bile hatırlayana rastlayamayız.
Adına modern şehirleşme denilen acımasız çark kültür değerlerimizi bir bir yok etmeye devam ediyor. Şans eseri bu güne kalabilmiş, eşi enderi bulunmayan tarihi Zile evlerinin sayısı Her geçen gün azalıyor. Bu gün turizme açılan şehirlerinde bulunan az sayıdaki eski ev sayısını artırmak için beton binaları ahşapla kaplayor eski görünümü vermeye çalışıyorlar. Bizim ise evlerimiz de birer birer yok oluyor. Bu değerlerimizi korumak için vakit kaybetmeden tedbir almalıyız. Aksi halde her şey için çok geç olabilir
|