sinavmerkezi.org bahis siteleri https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Zile Evleri ve Gizli Arka Bahçeleri

Çocukluk ve gençlik yıllarım Kislik mahallesinde Serezli sokakta geçti. Evimizin etrafı yüksek duvarlarla çevrili kocaman bir bahçesi vardı. Anne ve babamın doğa sevgisi bahçemize de yansımıştı. Rengârenk çiçeklerle dolu bahçemiz bir cenneti andırırdı.

Hulusi Serezli Yazıları Yayın: 24 Şubat 2023 - Cuma - Güncelleme: 24.02.2023 14:01:00
Editör -
Okuma Süresi: 10 dk.
1371 okunma
Takip EtGoogle News

Zile Evleri ve Gizli Arka Bahçeleri  

 

Zile’nin eski mahallelerinde kimi uzun, kimi kısa, kimi de çıkmaz olan sokaklar, tatlı kıvrımlar yaparak ilerler. Onlarda sert dönemeçler görmez, asla sürprizle karşılaşmazsınız.

Bu sokaklarda destek alır gibi komşusuna yaslanarak sıralanan evlerin çoğu iki katlıdır. Her mahallede iki-üç mescit veya cami, bir kaçının ortasında ise hamam vardır.  Bakkal her eve yakındır. Çeşme başları sokakların vazgeçilmez buluşma mekânlarıdır.

 

Her evin küçük de olsa bir bahçesi vardır. Evler arkasına gizledikleri bahçeleri adeta bir perde gibi örter. Sokaktan geçerken bahçeleri fark edemez, karşıdaki evden bile göremezsiniz yüksek duvarla çevrilmiş . Bu gizli bahçeler,  gözden ırak, mekânlardır.

 

Bahar gelince hane halkı bahçeye taşınır. Sonbahar bitimine kadar yaşamın büyük bölümünü burada geçer. Bahçede büyüklüğüne göre gölgelik yapan bir kaç ağaç mutlaka bulunur. Çıkrığına demir tola (kova)  bağlı kuyuya sepetle yiyecekler sallanır yazın buzdolabı görevi yapar.

Büyük ocakta bağ kaynatılır, salça, pekmez, etlik yapılır,  İşkefe (yufka ) burada pişirilir.  Çamaşır hemen yanındaki esvap taşında tokaçlanırdı. Ocaktan çıkan kül asla israf edilmez, köşedeki küpte konularak çamaşır suyu hazırlanırdı.

 

E evimiz (2)

 

Çocukların salıncağı ile ineği olanların yayığı ağaçta kurulu durur, yaz boyunca konu, komşu, misafir bahçede ağırlanırdı. Komşuluğun ve yardımlaşmanın en güzel örneği olan imece gerektiren erişte kesmek, şehriye dökmek gibi işler hep birlikte burada yapılırdı.

Bahçede sabahın erken saatlerinde başlayan yaşam gün kararıncaya kadar devam ederdi.

Zileli ev kadını için sonbahar işlerin en yoğun olduğu dönem olurdu. Domates pelveri  (salça) küplere burada konulur. Ardından gelen Bağ Bozumu başlayınca sokaklara mis gibi kokan şıra kokusu yayılırdı.  Leğenlerdeki pekmeze vuran zelve sesleri evdeki pekmez yapma telaşını haber verirdi.  

ailemiz (119)

 

Deri  (Panayır) zamanı gelince pekmez kokusu yerini kavrulan et kokusuna terk ederdi. 

Sonbahar işlerin en yoğun olduğu dönemdi. Bu mevsimde hazırlık yapmayan rahat bir kış geçiremezdi. Bağ kaynatma, salça yapma, etlik, turşu kurma, derken kış çar, çabuk gelirdi.

 

Çocukluk ve gençlik yıllarım Kislik mahallesinde Serezli sokakta geçti. Evimizin etrafı yüksek duvarlarla çevrili kocaman bir bahçesi vardı. Annemin ve babamın doğa sevgisi bahçemize de yansımıştı. Rengârenk çiçeklerle dolu bahçemiz adeta bir cenneti andırırdı.

 

Biri süs diğeri de sulama amaçlı iki havuzumuzçok sayıda dut, çeşit, çeşit meyve ağacımız vardı. Meyve vermeye başlayınca her salı günü erkend en kalkıp dut ağaçlarını silkeleyip dökmek işi bana verilmişti. Ağaçlar o kadar çok dut verirdi ki komşular toplamak için yardıma gelirdi. Toplanan sandıklar dolusu dutu eşeğe yükler Uzun Çarşıdaki bakkal Temoğlu İsmail amcanın dükkânına götürürdüm. Bu iş dut mevsimi bitinceye kadar üç-dört hafta devam ederdi. 

 

 

ailemiz (9)

Büyük bahçeyi beklemek görevini annemin “Tintin“ adını verdiği köpeğimiz yapardı. Eve kimseyi yaklaştırmaz, en ufak gürültüde havlamaya başlar bazı günler bizi ve komşuları sabaha kadar uyutmazdı.  Bulduğu ilk fırsatta açık kalan kapıdan sokağa kaçar, uzun gezilere çıkardı. Onu arayıp geri getirmek epey zamanımı alırdı.

Annemin çiçeklerine herkes hayrandı. Yaptığı demetleri eşe dosta ikram etmekten hoşlanırdı. Arka komşumuz Atiye Hanım ineği erkenden sağar, duvarın üzerine bıraktığı sütü almamız için bağırırdı. Annemde ona yaptığı gül demetini uzatırdı.

P4220035

Bahçemiz benim için bazen oyun, bazen da gördüğüm şeyleri hayata geçirdiğim tatbikat alanı gibiydi.  Bazen Zile’ye gelen Cambaz Boncuk gibi ağaçlar arasına ip gerer üzerinde elimdeki uzun sopa ile cambazlık yaparken annemin yüreğini ağzına getirirdim. Başka bir gün  mahallenin çocuklarını bahçeye toplar Ulus sineması sahibi Lütfi Kayran beyden öğrendiğim bilgilerle  yaptığım  makinesi ile annelerimizin çarşafları ile kararttığımız çadır sinemada filmler oynatırdım.

Yorulup acıkınca eve koşar annemin hazırladığı tadı hala damağımda duran pekmez, peynir ve kıyma sarılı işkefe dürümlerini iştahla yerdim.  

Geçenlerde Kislik mahallesine eski evimizin bulunduğu Serezli sokağa gittim.  Yıllar önce sattığımız evimizin kapısında yaşlı bir teyze oturuyordu. Yanına yanaşıp sordum.

-Teyze sizin mi? bu ev.

-Yok. Biz kiracısı oluyoruz. Dedi.

-Teyze biliyor musun? Eskiden biz bu evde oturuyorduk.  Diye sorunca tanıdık bir eda ile

-Sen kimlerden oluyorsun dedi.  Kendimi tanıttım.

-Bildim, bildim. Demek sen Serezlilerdensin he mi?  

 

Tanıdık biri bulmanın rahatlığı ile sordum.

-Teyze müsaade edersen girip bahçeye şöyle bir göz atabilir miyim? Dedim.

-Ne müsaadesi gel buyur.  Der demez. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Heyecanım doruğa ulaştı.

- Ömrümün yarısını geçirdiğim hatıralarımı süsleyen evi yıllar sonra tekrar görecektim. 

Teyze kapıya tutunup zorlukla ayağa kalktı. O önde ben arkada avludan geçip bahçeye doğru ilerledik. Avluda yürürken açık duran mutfak kapısından eğilip baktım, her şeyin yeri değişmişti. Bahçe kapısının önüne gelince durduk. Bilmem kaç bin defa açıp kapattığım kapı sürgüsünü açtı.

-Buyur. Diyerek bana yol gösterdi.

ailemiz (4)

 

Bahçeyi hep evden ayrıldığımız gün ki gibi yemyeşil ağaçlar, rengârenk çiçekler içinde hayal etmiştim. Kapıdan adım atar, atmaz gördüğüm manzara karşısında dona kaldım. Karşımda bahçe değil, kurumuş otlarla kaplı bir bozkır vardı. Ne çiçek, ne ağaç kalmıştı. Ören yeri gibiydi. Babamın her birini başka bir yerden getirip diktiği, çeşit, çeşit ağaçtan. Annemin dillere destan bin bir türlü çiçeğinden eser yoktu.  Sabah kahvaltılarını, yemeklerimizi yediğimiz masanın bulunduğu köşede eski gaz tenekeleri yığılmış, fıskiyesinde ping, pong topları raks eden havuzumuz kum doluydu. Ağaçlar kesilmiş, bahçe duvarlar yıkılmıştı. Hurda dolu büyük havuzun yanına kadar zor yürüyebildim. Boğazıma bir şeyler düğümlendi. İçim yanıyordu. O ana kadar zor tuttuğum gözyaşlarıma artık mâni olamıyordum. Dudaklarımdan dökülen - Vahh… Vahh… Sözlerini Teyze de duymuş olmalıydı. Acemice gözlerimi silmeye çalıştığımı görünce   

-Ben içeri giriyorum.  Sen rahatça gez dedi. Gitti.

 

Kafamı çevirdiğim her köşede bir hatıra canlanıyordu. Beklemediğim görüntüler beni allak bullak etmişti. Dayanma gücümü kaybetmiş, kendimi tutamıyordum. Hıçkırarak ağlamaya başladım.

Keşki içeri hiç girmeseydim. Her şey hatıralarımda olduğu gibi kalsaydı. Diye düşündüm.

Neden sonra kendime geldim. Gören oldu mu? Diye etrafa baktım.  Kimse yoktu. Alelacele kapıya yöneldim.  Teyzeye kızarmış gözlerimi göstermemek için başım yerde sokak kapısına doğru yöneldiğimi görünce arkamdan bağırdı

-Yukarı kata çıkmayacak mısın? 

 

-Sağ ol Teyze. Görmesem daha iyi olur.  Hoşça kal.  Dedim. Hatıralarımın daha fazla bozulmasını istemiyordum.  Sanıyorum oda beni anlamıştı.  Koşar adım, alelacele evden çıktım.

Ve kendime söz verdim.  bir daha gidersem içeri girmeyecektim. Kendim dâhil kimsenin anılarımı değiştirmesine fırsat vermeyecektim. Onlar olduğu gibi kalmalı idi.

ailemiz (159)

 

Eski evimizi ve bahçesini hiç unutamıyorum. O evde ne kadar rahat ve huzurlu bir yaşantımız olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.

 

Eski Zile evleri rahattı. Özgürdü. Gizli bahçelerinde hayat,  mahallesinde komşuluk, sokağında canlılık vardı. Orada İnsanlar birbirini severdi. Darda kalana yardım edilir, acılar birlikte paylaşılırdı. O güzelim evlerin kıymetini bilemedik. Hepimiz kolayı seçtik. Modernleşme denilen rüzgâra kapılıp ruhsuz, beton yığını,  uyku fabrikalarına doluştuk.

Bahanemiz vardı; Ahşap evin bakımı zordu. Sürekli ilgi istiyordu. Isınması problemdi, faresi  böceği,yılanı çıyanı eksik olmuyordu.

Yine de şanslıyız.Çünkü olduğu gibi bıraktık.Yıkıp yerine beton bina  yapmadık, Zile gibi mahalleler dolusu tarihi evi hiç bir yerde göremezsiniz. Çoğu hala sapa sağlam ayakta duruyor. Hazine değerinde binlerce evimiz var. Turizmde söz sahibi şehirleri kıskandıracak seviyedeyiz. Onlar beton yapıları ahşap görünümü  vererek bu açıklarını kapatmaya çalışırken  biz  hala değerini kavrayamadık.

Zile yıllardır Tarihi Kentler Birliği’nin  üyesi olmasına rağmen  bu güne kadar ciddi adım atılamadı. Yapılanlar göstermelik bir iki teşebbüs ve temenniden ileri gidemedi. İnşallah bundan sonra yapılabilir.

 

Evleri,  tarihi ve kültürü ile, Zile yıllardır  kurtarıcısını bekliyor.   

Yorumlar (1)
Nurten Someren Ergun
25.02.2023 09:00
Merhaba hemşehrim.Yazınızı zevkle okurken çocukluğ gittim .Anneannemin Işık Hamam karşısındaki evini geziyor gibiydim aynı duyguları yaşadım.Turhalda yaşıyorduk ama her hafta gelirdik büyüükleri ziyarete . Babaannem in çıkmaz sokaktaki evi kocaman bahçesi
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.